12 Temmuz 2009 Pazar










Sensizliğin şehrindeyim, bütün acziyetimle şimdi ben

Her şey yorgun içimde, bu ezeli inkisar neden?

Aşarak okyanusları bir gün, beldene gelsem

Avuçlarımda eski bir vefa, mahcub gözlerimde nem


Adımlarını iştiyakla kucaklamış olan, o kutlu diyar

Azad edilmiş bir zemheri , kadar bahtiyar

Kurak iklimlerin bedevi soluğu, ruhuma ağyar

Sensizliğin mevsiminde, her an dehlizdeyim yar


Baht-ıbeyaz kervanlara, kalender bir şah olurken sen

Bir anlama kavuşuyor, kelebeğin sırtındaki, bir günlük desen

İkbalinden memnun bir yağmur geçiyor, cansuyunu içen

Meftun bir rüzgar esiyor, siyah zülüfüne değipte geçen


Her yeni eskidi, gidişinin ardından, kirlenmiş sözler bile

Sen kimseyi incitmezken, ömrüne zerk olmuş çile

Rahman'dan sitem düşsede, kemiği olmayan dile

Ecrin denizinde boğulan vebal, birgün vurur sahile


Yoklayış cenderesinde ezilmeye az kaldı; yollar kavisli

Ezeli düsturlar siyaha belendi, kandiller isli

Nurun karanlığı boğdu diye mehtap bile sisli

Bu lal sessizlik; aya bıraktığın nişane kadar hisli

Yokluğunu farketse, ne yeşile boyanırdı kainat ilk baharda


Ne ışık mahzenden çıkıp, çalım satardı neharda

Ve gururlu çiçekler, meydan okumazdı kışta, karda

Kendisinden geçilemeyen, ser de sen olurdun, yarda


Tebessümlerinde ağırladığın, inci misali yaşlar

Bir melal tufanıyla mahzun, ağlamaya başlar

Kahrından kendini parçalasa, taifteki taşlar

Ve nedamet yangınlarında, küle dönse tüm savaşlar


Acıya aşinaydı yürek, son seansta bitab düştü

Ahşap rahleye arş-ı aladan, ulvi bir hitapdüştü

Miracın mabedine serilen seccade,

huşudan kalma bir süzülüştü

Şifahen seni anmayan kalbe necat, bir hayaldi, bir düştü


Yeni açmış bir goncayı, nasıl incitemezse insan

Doğumların en kutlusuyla öyle müftehir nisan

İtidalin karşısında, el pençe divana dursa isyan


Nakkaşın fırçasıyla , dağlara işlenmiş iki kelime

Seçilmiş ve Övülmüş; mütevazı görkemiyle vird olurken dilime

Salmayın köhne sevdaları, acemi yüreğime

Ben yeşil bir aşk gizledim, gönül cebime


Kır kalemi ey şair! ilhamın nerde senin

Nihai zamanlardan, haberi yok kimsenin

Peçesi düştü mecazın, kalmadı söz nazenin

İmla hatasına banmış, hatalarla gölgelenmiş tenin


Bunca yıl, bakımsız heveslerin celbiyle oyalandım

Kah;duvağı açılmamış hayallere aldandım

Kah;ebruzenin davetkar tılsımlarına boyandım

Huzurun kitabesinde, sadece bir yalandım


Gençliğim; divane ırmağa düşmüş , asi motifli kilim

Ayak değmemiş çöllerin, nefesine aşina değilim

Şaha kalkan isyanlaraysa, içimdeki eğilim

Yegane şiarım olur;''Beşikten mezara kadar ilim''


Andolsun;Hurma ağacına, çavdar tarlasına ve aziz suya

Zafer yazılacak, göğe bir gün, tuzak düşerken pusuya

Kederli sofrana mihman olmak için, dalarken derin uykuya

Mücella tesbihlerden, bir imame düşüyor, Mina'daki kuyuya


Hercai yanlarımı toparlayıp, şarkın vadilerinden

Bir nur katresi olsam, çatılmamış kaşlarını bezeyen

Visalin müjdesi olur şimdi, hayallerimi süsleyen

Ve hazanımdır efkar; avare depremlerin enkazında inleyen


Dünya dönmekten bıkmış adeta, her şey bezgin, yoksun sen

Sensizliğin şehrindeyim, bütün acziyetimle şimdi ben

1 yorum:

  1. çok guzel bır sıır yazan kardeşimin ellerıne sağlık...

    YanıtlaSil