Zarafet ve Merhamet Abideleri SERÇE SARAYLAR*
Kuşları
sadece, “İstanbul’da yaşayan bir hayvan cinsi” olarak tanımlamak, hem
bu şehri güzel yapan unsurlardan birinin zayıf tarifi, hem de onlara
yüklenen pek çok anlamın da eksik bırakılması demek olur. Hangimiz
Yenicami denilince güvercinlerin olmadığı bir manzarayı veya vapur
denilince martıları düşünmeden edebilir ki. İçimizden birilerinin
balkonuna, pencere kıyısına yuva yapmış kumrular vardır muhakkak.
Kuşlara
duyduğumuz bu ilgi ve sevgi çok eski zamanlardan başlamaktadır. Oğuz
destanlarına göre her boyun bir kuş sembolü vardı. Boyların bu
hayvanlardan türediğine inanılır ve kutsal sayılan bu kuşlar yenmezdi.
Her birinin tasvirinden yapılmış armalara ise Ongun ismi verilmekteydi.[1]
Türk destan ve masallarının pek çoğunda kuş şekline bürünmek “kuş
donuna girmek” olarak tabir edilmiştir. Şaman inancına göre iyilik yapan
insanlar kuşlaşır ve uçabilirlerdi. Bu yüzden Türkler’e ait mitolojik
resimlerde Şamanlar kuş şeklinde veya kuş maskesiyle tasvir
edilmektedir. Yani uçmak, ancak ulvi ve erdemli davranışlar neticesinde
elde edilebilen bir şeydi ve kuşlar uçabilen canlılardı.
Hümâ,
Simurg, Anka gibi efsanevî kuşlar da edebiyatımızda yer almış ve
günümüze kadar akseden bu inançlar tabirlere konu olmuş, talihli bir
olayla karşılaşanın başına devlet kuşu konmuştur.
Türklerin
kuşlara olan bu yakın ilgisi ve onlara atfedilen kutsiyet İslam’la
devam etmiştir. Sevr mağarasında Peygamberimiz ve sâdık arkadaşının
bulunmalarına mani olan hayvanlardan biri güvercindir. Onun akrabası
kumru, her nefeste “Hu hu!” diye Allah’ı zikreder. Bülbül İbrahim
Aleyhisselam için kendini ateşe atmıştır. İşte bu yüzden öldürülmeleri,
etlerinin yenmesi günah sayılmış, yuvalarının bozulması hoş
karşılanmamıştır. Türkiye’ye gelen yabancı seyyahlar yazdıkları mektup
veya seyahatnamelerde Türklerin kuş sevgisinden bahseder. Parisli seyyah
Thevenot seyahatnamesinde: “..Onların iyilikseverliği hayvanlara ve bu
arada kuşlara kadar ulaşır; her gün birçok kimse pazarlara kuş satın
almaya gider ve bunları serbest bırakırlar. Söylediklerine göre kuşların
ruhları, kıyamet gününde Tanrı huzurunda onların iyiliklerine şahitlik
edeceklerdir.”[2] demektedir.
İnsanî
değerler ve merhametin sadece insanlığa has bir imtiyaz değil, bütün
yaratılmışlara gösterilmesi gereken bir haslet olduğunun Türkler
tarafından nasıl kavrandığını tarihteki hayvan hastaneleri, vakıflar,
mezartaşı ve sebillerdeki suluklar ve nihayet kuşevleriyle görmek
mümkündür.
Merhamet,
zarafet ve kutsiyetin abideleri olarak kuşevleri, hem mimarî vasıfları
hem de fonksiyonları açısından birer şaheserdirler. Mazisi 13.-14.
yüzyıllara kadar dayandırılabilecek bu yapılar, Osmanlı İmparatorluğu
döneminde Van’dan Kavala Selanik ve Girokastra’ya kadar uzanan
topraklarda çeşitli şekillerde sergilenmiştir.[3]
Serçe,
güvercin, saka, kırlangıç, leylek, kumru gibi kuşların barınabilmesi
amacıyla yapılmış bu küçük mimari yapılar, adeta bir maket biçiminde
olup “kuş köşkü, güvercinlik, serçesaray, güvercinsarayı” gibi çeşitli
isimlerle anılmaktaydı.
Kuşevlerini
iki sınıfa ayırabiliriz: İlki taş veya almaşık duvar etine oyulan
yuvalar ve odacıklar veya tuğlaları çeşitli yönlere oturtarak yapılmış
hücreler şeklindedir. Küçük kemerlerle girişi sağlanan gözleri vardır.[4]
Bunlar dışardan bakıldığında sıradan bir oyuk veya delikten ibaret
görünür. Topkapı Sarayı avlu duvarı, Atik Ali Paşa, Süleymaniye,
Sultanahmet camii gibi büyük camilerde ve daha pek çok tarihi yapıda bu
kuşevlerine rastlamak mümkündür.
İkincisi
ise duvar etine giydirilen, monte edilen, bir konsol üzerine oturtulmuş
kûfeki taşı, ahşap, mermer, tuğla, sıva gibi malzemelerle ve değişik
mimari tekniklerle yapılmış minyatür yapılardır. Bunlar, cumbalı,
kemerli kapı, merdiven, kafesli veya vitray pencereleri olan, balkon
veya etrafını saran revaklarıyla, kubbe veya çatıyla örtülmüş küçük
birer köşk hatta saray şeklindedir. Türk konut mimarisinin en güzel
belgelerinden biri olan bu tarz kuşevleri sanat tarihçileri tarafından
“heykel sanatına yaklaşan tasarımlar”[5] olarak görülmektedir.
Başta
hanlar olmak üzere, cami, medrese, kütüphane, mescit, darphane, çarşı,
imaret, minare, saray, türbe, köprü, mumhane gibi pek çok yapıyı
süsleyen kuşevleri, binaların en çok güneş alan, sert ve soğuk
rüzgârlardan mahfuz cephelerine, insan elinin veya kedi, köpek gibi
hayvanların erişemeyecekleri yükseklikteki emniyetli yerlerine
yerleştirilmiş; yağmurdan ve kardan korunmaları için geniş saçakların
veya büyük profilli kornişlerin, konsolların altları tercih edilmiştir.[6] Böylece kuşlar, yuvalarında emniyet içinde barınırken, hava şartlarının olumsuz etkilerinden de korunmuş olmaktaydı.
İkinci grup kuşevleriyle ilgili saydığımız bütün mimari ünite ve detaylar farklı yapılarda, farklı özellikler göstermektedir.
İstanbul’un
kuşevleri açısından en zengin ilçesi şüphesiz Üsküdar’dır. Üsküdar
meydanından hareketle güneyde Gülnuş Valide Sultan (Yeni Valide Sultan)
Camii (1120-1122) avlusuna girdiğimizde, kuzeydoğu ve güneybatı
köşesindeki kuşevleri insanı adeta büyüler. İkişer minareyle cami
formunda tasarlanmış, pencereleri vitraylarla süslenmiş, kubbeli olan bu
köşkler, ince birer sanat eseri olmalarının yanında hem kubbeler diyarı
Üsküdar’ı, hem de camii yaptıran Gülnuş Valide Sultanın kadın
zarafetini remzeden güzelliktedirler.
Biraz
yukarı Salacak’a doğru çıkıldığında Sultan III. Mustafa tarafından
yaptırılan Ayazma Camii (1760-1761) kuşevleri bize ikinci bir göz
zevkini yaşatacaktır. Burada bir hayli kuşevi bulunmakta olup, bunlardan
bilhassa güney ve batı cephesindeki külliye formunda tasarlanmış
olanları görülmeye değerdir.
Harem’e
doğru Selimiye Kışlasının hemen yanında bulunan Selimiye Camii’nin
(1804) güney cephesinde bulunan ve kufeki taşından yapılmış kuşevleri
yuvarlak hatlarıyla zarif birer köşkü andırmaktadırlar.
Avrupa
yakasında çok bilinen bir yerde olduğu halde, çoğunlukla gözden kaçan
iki kuşevi, İstiklal Caddesi girişinin solunda yer alan Taksim Maksem’i
(1732) üzerinde yer almaktadır. Kûfeki taşından yapılmış bu iki kuşevi
küçük farklar taşımakla birlikte benzer özelliklerde simetrik
yapılardır.
Göz
önünde olduğu halde pek çoğumuzun dikkatten kaçmış bir diğer güzel
kuşevi Laleli Ordu Caddesi üzerindeki III. Selim ve III. Mustafa
Türbelerinin caddeye bakan cephesindeki sütunlarda bulunmaktadır. Biri
mescit şeklinde tasarlanmış bu iki serçesarayını tramvayla geçerken bile
görmeniz mümkün.
Beyazıt’a
doğru ilerlediğimizde Edebiyat fakültesi yanındaki Seyyit Hasan Paşa
Medresesi’nin (1745) güney yönünde, minareleri, balkon ve merdivenleri,
baş aşağı kubbesi, pencere vitraylarıyla hayâl mimarînin ve kendi
tarzının en güzel eserlerinden biri olan cami formundaki kuşevini
görebiliriz.
İstanbul’daki
kuşevleri içinde belki de en özgün ve ihtişamlı olanı Gülhane’de
Darphane-i Amire Damga Matbaası iç avlusunda bulunan köşk şeklindeki
kuşevidir. Bodrumuyla birlikte dört katlı tasarlanmış bu kuşevi, balkon
korkulukları, kule biçimindeki üst katı, külahları, merdiven ve
vitraylarına kadar çok ince bir işçiliğin ürünüdür.
Fatih’te,
Millet Kütüphanesi olarak bilinen ve asıl adı Feyzullah Efendi
Medresesi (1700) olan yapının duvarındaki kuşevlerinden biri kısmen
yıkılmış olmasına rağmen, kubbe, balkon ve kemerleriyle kuşevi
yapılarının içinde önemli bir yer tutmaktadır.
Bu
saydığımız kuşevlerinin dışında Eyüp Sultan Camii, Fatih’te Fatih ve
Bali Paşa Camileriyle Süleyman Halife Sıbyan Mektebi, Beyazıt’ta Kara
Mustafa Paşa Medresesi, Saraçhane’de Amcazade Hüseyin Paşa Sıbyan
Mektebi, Laleli Taşhanı, Tahtakale’de Büyük Yeni Han, Karaköy’de
Bereketzade Medresesi kuşevleri görülmeye değerdir.
İstanbul’daki
serüveni 16. yüzyılda başlayıp, zamanla kâgir yapıların duvarlarına
oturtulmuş ve giderek daha ince formlarla zenginleştirilmiş kuşevleri,
18. yüzyılda en parlak devrini yaşamış, 20. yüzyılın ortalarından
itibaren modernleşen, ilgi ve öncelikleri, sanat zevki değişmeye
başlayan şehri hayatı içinde unutulmuştur. Bugün pek çoğu bakımsızlıktan
yok olmaya yüz tutmuş bu minyatür şaheserler, İstanbulluluk bilinci ve
Türk geleneğindeki kuş sevgisinin bir göstergesi olarak, yeniden
değerlendirme ve en azından fark edilmeye muhtaçtır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder